Tarihçe
“Gerede” adının ilkçağlarda kullanılan “Kratia”dan türediği bilinmektedir.Tarih içersinde FLAVİOPOLİS, GEREDİA, KRATYA, GERDİBOLİ, GERDÜPEBOLİ, GERDEPEBOLİ, GERDELE, GEREDE isimleri ile söylenmiştir. Kuruluşu ilk çağda Anadolu´da medeniyet kurmuş BİTİNYALILAR devrine dayanır. Sırasıyla Bitinyalılar, Frigyalılar, Lidyalılar, İranlılar, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılar idaresinde varlığını devam ettirmiştir. Roma imparatoru 1.Theodosisus(Büyük) Bithynia ve Paphlagonia´nın bir bölümünü ele geçirdiğinde burada “Honorias Eyaleti” ni kurduğunda Flaviopolis Honorias´ın önemli kentlerinden biri oldu.
Bizans İmparatorluğu zamanında İstanbul Patrikhanesine bağlı bir psikoposluk merkezidir. Orta çağda müslüman Türk´lerin eline geçmeden önce şehir merkezinin Keçi Kalesi diye bilinen yerde Bizans Hakimiyetinde olduğu bilinmektedir.
Müslüman Türklerin eline geçtikten sonra bugünkü yerinde bir uç beyliği şeklinde yeniden kurularak Oğuz Türkleri ile iskan edilmiştir(1197). Günümüzde Kayı ön adlı köyleri hala varlıklarını devam ettirmektedirler. (Kayı, Kayıkiraz, Kayısopran, Salur, Afşar, Kösreli, …) Uç beyliği döneminde yarı bağımsız bir şekilde, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar´a bağlı olarak, Osmanlılar´a geçmeden önce de bir müddet müstakil beylik olarak yaşadı. I.Alaaddin Keykubat(1219-1237) zamanında Gerede Anadolu Selçuklu Devletini meydana getiren 21 eyaletten biri idi.
Yıldırım Beyazıt Kastamonu´ya ilerlerken Gerede´yi Osmanlı topraklarına kattı (1395). O devirde Yıldırım Beyazıt tarafından Gerede´ye bir cami, bir hamam ve iki medrese yaptırılmıştır. Köprülüler devrinde de 2 Kervansarayın varlığı bilinmektedir. 1692 yılında Gerede, Bolu Sancağına bağlı subaşılık haline getirildi. 1812 yılında 19 kazanın birleştirilmesiyle Bolu-Safranbolu birleşerek mutasarrıflık kurulmuş ve Gerede bu yönetim içinde kaza merkezi olarak yer almıştır. 1864 yılından 1870 yılına kadar nahiyelik dönemi yaşadı. 1870 yılında Bolu Sancağına bağlı kurulan 5 kazadan biri de Gerede´dir. Nahiyeleri de Mengen ve Çağa´dır (Kastamonu Salnamesi, Devlet salnamesi).
İbn-i Batuta Seyahatnamesinde Gerede´yi şöyle anlatır: ”Burası bir yayla eteğinde güzel ve büyük bir şehirdir. Çarşı ve caddeleri geniştir. Dünyanın en soğuk yerlerinden biridir. Ayrı ayrı mahallelere bölünmüş olup, her mahalle halkı kendi aralarında yaşar, öteki mahallelerle bir yakınlık kurmaya çalışmaz. ”
Evliya Çelebi XVII.y.y.da Gerede´den geçmiş ve Seyahatnamesinde Gerede´yi şöyle anlatmıştır. “Gerede, Bolu sancağı hakinde subaşılıktır. 150 akçelik kazadur. Yeniçeri serdarı vardır. Şehir bir vasi ova içinde olup 100 adet tahta ve kiremit örtülü tarzı kaim hanesi vardır. 9 mahallesi, 10 mihrabı var. Çarşı içindeki cami güzeldir. 3 tekke, 1 hamam, 3 han, 200 dükkan, 7 kahvehanesi vardır. Cümle esnafından ziyade debbağ ve bıçakçısı vardır. Gerede göni ve sathiyanı meşhurdur. Abu havası latif yayla yerdir. Ahalisi gayet tendürüttür. Halkı ekseriya softa ve talebedir. Soğuğu pek çoktur. Efvah-ı nasta soğuk anılsa; Erzurum soğuğu beni Geredede bulun demiş, deyu darbumesel söylerler. Halkı zinde, mücessem, seci Türk taifesidir. 4 çevresi, cenubu Kenkırı şehrine varıncaya kadar mamur nahiyelerdir. 40-50 bin Etrak taifesi vardır. ”
1810 yılında Morier isimli bir seyyah Gerede´ye uğramış ve “İran´a, Ermenistan´a, Anadolu´ya ve İstanbul´a Seyahat” eserinde şunları yazmıştır: ”Gerede büyük bir şehirdir, girişinde fazla miktarda deri fabrikaları (tabakhane) görülüyor. Dükkanlar ve pazarlar iyi görünüşlü Türklerle dolu. ”
Gerede 1923 yılında vilayet olan Bolu´nun Düzce, Mudurnu ve Göynük ile birlikte 4 kazasından biri haline gelmiştir.
Ankara´dan Kızılcahamam yolu ile İstanbul´a hareket eden Atatürk çam ormanları arasından geçen yol üzerinden 17 Temmuz 1936´da (Bolu 1998 yıllığında 1934 olarak geçmektedir) saat 12.00 sularında Gerede´ye ulaşmıştı.
Mesire yeri olan Ramazan Dede´de hazırlıklar yapılmış ve yemekler hazırlanmıştı. Atatürk beraberindeki heyetle birlikte doğruca Ramazan Dedeye geldi ve şehir eşrafıyla birlikte öğle yemeği yedi. Din adamları ile sohbet eden Atatürk Gerede´den neşeli bir şekilde Bolu´ya hareket etti. Bu ara çam ağaçlarının altında esen rüzgarla serinlemiş olduğundan buranın adının “Esentepe” olmasının daha uygun olacağını da söylemişti. Atatürk´ün bu sözleri halk ve yöneticiler tarafından benimsenmiş ve o günden beri bölge “ Esentepe” olarak anılmaya başlamıştır.